28 Kasım 2010 Pazar

Bir Alman Simiti (çığlık çığlığa)

İçi zamanla dolu, toplu mezarlar dört bir yanımda. Perdesiz apartman daireleri. (Bu ne özgüven, bu ne koma.)

Damlayan bir musluk gibi bu gürültü, düzenli ve çeşitli; durmuyor ve uyumuyor burası, deviniyor.... (Ve kokuyor bana sorarsanız.) Kadınlar sürekli bağırıyor. Sadece onlar mı?

Büyük bir katliam yaşanıyor damarda ve zamanda. Kafam kaşınıyor. Kornalar.

Güneş uğramıyor mu artık, yoksa ben mi kaçırıyorum zamanını ?  Sadece kendi zamanım değil o vakit öldürdüğüm. ( Aman tanrım korkmalı mıyım?)

Bekleyişlerimi kızartsam belki daha çekilir olur.

Zaman geçmiyor; geriyor. Yapış yapış bir bulamaç gibi üzerime yapışıyor; ne kadar temizlemeye çalışsam da geçmiyor...

Çocuklar bağırıyor Şimdi'de.
Şimdi'de zaman geçmiyor...

...

şim_di: bir alman simiti.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Ev Sahibesi

Eriyordu Alev.
Gerçekten eriyordu. Tırnakları düştüğünde farketti bunu ilk ve hemen ev sahibesi ve komşusu, Sevi Hanım'a bahsetti bundan çaresizce.

Alev eriyordu.

Sevi Hanım, O'nun hemen küveti tıkayıp içine oturmasını öğütledi; "Geliyorum!", diye ekledi, "Başka bir Vietnam daha istemiyorum!"....

Alev yalnızlığının içine yıllar önce karışmıştı. Kapkara ve ıssız koridorlar, huysuz odaları birleştiriyordu Alev'in evinde. Küvete girdi. "Daha başıma ne gelebilir ki?", diye söylenirken alt dudağı kucağına eridi...

Sonra kulakları ve burnu eridi Alev'in.
Sevi Hanım geldi.
Alev gözleri eriyip düşmeden hemen önce görmüştü O'nu.

Sevi Hanım, küvetin yanındaki klozetin kapağını kapatıp, telaşla çantasını (büyük çantasını) klozetin yanına (küvetle klozetin arasına) koyup, üstüne oturdu. Alev tamamen erimek üzereydi; eriyordu da...

Alev eriyordu.
Alev sıvı bir hal alıyordu.
Bir bulamaç.
Eriyen farklı renkteki parafinler gibi....

****** ***  **   *

Alev; eridi.....

Sevi Hanım banyodan evin ayakkabılığına yöneldi. (Sevi Hanım çok garip ve gizemli bir ev sahibesiydi. Hep çok çekici ve garip bir aurası olduğunu düşünürdü Alev, Sevi Hanımın; eridiği son damlaya kadar....) Ayakkabılıkta bir plastik çocuk manken, büyükçe bir tas (şehirler arası otobüs mola yerlerindeki tuvaletlerde bulunan taharet tasının aynısı.) ve huniyi alıp banyoya geçti. Klozetin yanına geldiğinde telaşla bıraktığı büyükçe çantasından bir pilli matkap çıkartıp çocuk mankenin alnın ortasına bir delik açtı.

Huniyi deliğe yerleştirdi.
Tasla Küvetteki Alev'i alıp huniye boşalttı.
Plastik Çocuk Mankenin içini erimiş -sıvı- Alev'le dolduruyordu.

**** ***  **   *

Ve Manken doldu.

Sevi Hanım, plastik mankeni; huni ve tasla, tıka basa doldurdu.

Kalan, dökülmüş, artmış Alev; silindi, küvvetten akıtıldı. Sevi Hanım banyoyu dip köşe temizledi. (Sokakta köpekler havlıyordu, dolunaydı....) Sevi Hanım Çocuk Mankeni-İçi Alev'le dolu Plastik Mankeni-evindeki derin dondurucuya güzelce yerleştirip, dondurucunun kapağını kapattı....

Geceliğini giydi....
İlaçlarını içti...
Işığı kapattı....
Yastığının düzeltti; yorganını çekti....

Ve uyudu.....
Dolunaydı...........

21 Kasım 2010 Pazar

Yağmurlar Salonu

"Geçirgenliğe sahip değilim", dedi adam ve ekledi "Sadece fener alaylarında çıkabilirim bir daha karşınıza. Dar sokak aralarının çöp suları kusmuklar ve gözyaşlarıyla yıkandığı yerden derin bir iç geçirişsiniz siz."
"Gizemli bir yeraltı örgütü var peşinizde", diyebildi kadın. Yüzünde tüm gücüyle gizlemeye çalıştığı endişenin haritası asılıydı.
Adam sigarasından derin bir nefes çekip pardösüsünün yakalarını kaldırdı. Önüne bakıyordu. Rüzgar ısırıyor, kadının hızlı nefes alıp verişi aralarındaki boşlukta adamınkine karışıp orada asılı kalıyordu.
"Biliyorum.", dedi adam sigarasından aldığı dumanı bırakırken.

19 Kasım 2010 Cuma

3. Gün

Ve şimdi her şey sakin.... (derken mesaj geldi.)
Geniş geniş sakinim şimdi. Sözler ne çabuk dağılıyor uzayda.
Kim; nedeni ben mi?
Minik bir yanlış anlaşılmanın ufak gürbüz çocuğu mu? (ne oluyor şimdi??)

Loop ederken tüm her bir his öne çıkan önde duran en yer eden şey yine kendisi.
Evet O.
Ahh O......

Hayatının en güzel parçasını kopartsan ve ben de öyle yapsam; utanır koparttığın yere birleştirmeye çalışırdın seninkini.

Sormasın kimse de diye bağırabilirim şimdi. (sormayın da)
Çünkü kendimin içi bile
Bir fikre varamıyor
Neticede.

Tüm gecede ve tüm bu siste
Sanma bilmiyorum nerede
En
Dipte
Ve gizlice
Yaşattığım ece
Bu gece
Birdenbire......

Bu arabalar genelde beyaz olur.
Minik minik....
Silik
Ve
Yitik....

8 Kasım 2010 Pazartesi

pazartesi de tortulu uyanışın notları.

     Bu üzerime çöken tortu bir ölünün mezarından gelmiş olmalı. bu penceremdeki baykuş temelli yerleşti sanırım. kurşun döktürmeye kalksam eminim yer yüzünde 1 gr kurşun bile bulamayacağım.
     Beş gün içinde çözülmesi gereken şeyler. (Tanrı 6 günün sonunda dinlenmiş.)
     Umarsızlığın diz boyu olması kainata duyulan sonsuz güven olabilir mi? (bunu araştır.)

     Bir berber bir berberi karanlıkta öldürürse pilavdan dönenlerin kalbi kırılır derler.
     Pozitif olup iyi enerji yayıp işleri düzene koymanın yolu, büyük bir bomba yapıp çamaşırın tam kalbine koymaktan geçiyorsa; kophenag da yaşayan ve hiç tanımadığım marketin soyguna uğraması da an meselesidir.

     En neticesinde bu tortu yağmuru sağnağa çevirirse bir fırça yetersiz kalacaktır çıkartmak için beni gün ışığına. Aksi takdirde saha deneyimi olan tercihen askerliğini yapmış ve on yıllık deneyime sahip bir arkeolog bulunmalıdır.

     İşte böyle bir pazartesi bu sabah bana kahvaltı hazırlayan....
     Sokayım böyle pazartesiye.

İzleyiciler